Ahşap Mühendisliği: Fazla Tanınmayan Bir Meslek
AHŞAP MÜHENDİSLİĞİ: FAZLA TANINMAYAN BİR MESLEK HAKKINDA ÖZET BİLGİLER
SUNUŞ
Çoğu insan için egzotik gelen, fazla tanınmayan, ancak “modern çağın geleneksel malzemesi” olarak nitelendirdiğim ahşabın geleceği bakımından önem taşıyan bir mesleği sizlere tanıtmak istiyorum. Bunu, kişisel deneyimlerim ve öğrenim gördüğüm Yüksek Okul hakkındaki bilgileri size aktararak yapmak istiyorum. Zira, Rosenheim, ahşap konusunda dünyadaki en gelişkin öğrenim kurumu sıfatına sahip.
Böylece, özetle, hammaddenin ambara girmesinden tüketiciye sunulacak hale gelmesi arasındaki tüm aşamaları içeren bir meslek dalıyla sizleri tanıştırmayı umuyorum. Bununla birlikte bazı saptamalarımı sizlerle paylaşacağım.
ARKA PLAN
Rosenheim nedir? Rosenheim teknik eleman sıkıntısı çeken Bavyera Eyaleti Ahşap Sanayicilerinin 1925 yılında imece usulüyle kurdukları bir okuldu ve daha sonra devletleştirildi. Türünün ilk örneği olan bu okul zamanla gelişip dünyaca ünlendi. Benim yazıldığım dönemde lisans derecesinde diploma veren bir yüksek okula dönüştü. İsmi de “Fachhochschule für Holztechnik” yani “Ahşap Teknolojisi Uzmanlık Yüksek Okulu” olarak değişti. Sanayinin yoğun desteği devam etmekteydi. Bu okuldan mezun olanlara ” Diplom-Holzingenieur” yani “Ahşap Mühendisi” diploması verilmekteydi. Bu arada bu başarılı model başka sektörlerin de ilgisini çekmişti. Nitekim benim başladığım dönemde plastik sektörüne yönelik olan “Fachhochschule für Kunststofftechnik” ve İşletmecilik eğitimine yönelik olarak “Fachhochschule für Betriebsvvirtschaft” isimli bölümler de kampüste hizmete girdi. Bununla birlikte Ahşap bölümüne daha çok iç mimari uygulamalarına yönelik bir “dekorasyon” alt bölümü oluşturuldu. Bugün ise Elektronik dahil birçok dalda eğitim verilen büyük ölçekli bir üniversite. Ancak sanayi ilişkisi gene çok belirgin.
Dünyanın her yerinden öğrencinin geldiği bu öğrenim kurumundan mezun olmak, sektörde çalışmak isteyenler için önemli bir avantaj. Almanya ve Avrupa’daki büyük ahşap işleme tesislerinin üst düzey yöneticilerinin çoğunluğu Rosenheim mezunu. Öğrencilerin büyük bölümü ya sektörde aktif olan ailelerin çocukları ya da sektörle ilgili devlet kurumlarının veya özel şirketlerin gönderdiği bursiyerler. Benim dönem arkadaşlarımdan birisi Singapur devletinin gönderdiği bir bursiyerdi.
Eğitim, pratiğe yönelik bir teknik eğitim. Zaten benimsenen slogan da “uygulamalı bilim” yani, bir sanayi tesisinin özellikle teknik yönetiminin üstün bir şekilde yürütülmesi için gerekli her türlü eğitim sağlanıyor. Yürütülen araştırmalar, bitirme tezleri için seçilen konular tamamen ahşaba yönelik.
Yüksekokulun yanında ayrıca bir tekniker okulu var. Burada “saha elemanları” yetiştiriliyor. Benim okuduğum dönemde Kelebek Kontrplak, tekniker okuluna bir bursiyerini eğitime göndermişti.
SANAYİLEŞME İLE İNTERAKTİF İLİŞKİ
Kuruluşu ahşap sanayicilerinin inisiyatifi ile olan bir eğitim kurumunun sanayi ile ilişkisini devam ettirmesi son derece doğal.
Sanayinin doğrudan parasal desteğinin yanında laboratuar anlamında kullanılmak üzere ahşap işleme makinaları tahsis etmesi söz konusu. Örneğin komple bir bıçkı tesisi, kurutma fırınları ve benzeri tesisler imalatçıları tarafından tahsis ediliyor.
Sanayi ile ilişki anlamındaki bir diğer gösterge ise öğretim görevlilerinin formasyonu konusundaki tercihler. Rosenheim, belli süre sanayi deneyimi olan öğretim görevlilerini tercih ediyor. Tipik bir öğretim görevlisi profili ise Rosenheim’den mezun olduktan sonra sanayide bir süre yönetici olarak çalışmış ve doktora derecesinde akademik kariyer yapmış kişi olarak tarif edilebilir. Elbette belli temel öğretilerde farklı formasyonlara rastlamak mümkün. Örneğin ilk yıl ağırlık taşıyan fizik, yapı fiziği, matematik ve benzeri konularda sanayi pratiği olan öğretim görevlisi şartı aranmamakta.
MÜFREDAT VE STAJ
Öğrenim toplam 4 yıl veya 8 sömestre. İlk iki sömestrde daha çok genel teorik öğrenim ağırlıklı bir müfredat var. Spesifik dersler arasında malzeme bilgisi de yer alıyor. 6. sömestrdeki staj, sanayi işletmelerinde ve imalat ortamında yapılıyor. 5. sömestreyse kadar toplam 12 haftalık bir ön stajın Metal işleme ve Makine Tekniği konusunda yapılmış olması şart koşuluyor. Bu “ön staj”‘ın tatil dönmeleri ve ders dışı sürelerde tamamlanması öngörülmüş. 7 ve 8. sömestrde ise imalat, yönetim ve tesis ile otomatizasyon konularına yönelik dersler yer alıyor. Bunlardan birisi de “Fabrika Planlaması”. Benim dönemimde bunlardan bir diğeri ise “doğrama imalat tekniği” idi. Bu derste doğramanın endüstriyel yapımı ile ilgili tüm bilgiler, bunun yanında doğrama ve profil seçimi konusundaki “püf noktalar” işleniyordu. Doğrama gibi ahşabın çok tatbik edildiği, bir anlamda malzemenin “vitrini” niteliği taşıyan uygulamalara çok büyük önem veriliyor ve yanlış tatbikatlarla malzemenin adının kirlenmesinin önüne geçiliyordu. Rosenheim’in, standartların belirlenmesinde birincil rol oynayan “Doğrama Enstitüsü- Fensterinstitut” gibi önemli bir kurumun doğum yeri olması ve bu enstitünün Rosenheim’deki bir öğretim görevlisi tarafından kurulmuş olması elbette bir rastlantı değil! Yapı biyolojisi, yani sağlıklı yapılar konusundaki temel adımların Rosenheim’da atılmış olması, rastlantı olmayan diğer ilginç bir olay. Çevre koruma konusunun da zorunlu dersler arasında yer alması dikkat çekici.
Bitirme tezleri ise pratiğe yönelik. S.sömestrde ise diploma tezi önemli bir yer tutuyor. Bu aşamaya gelinceye kadar epey bir vize maratonu geçiyor elbette.
Son dönemde alternatif olarak 7 sömestrlik bir “Bachelor” öğrenimi, ayrıca 2002 yılında başlaması öngörülen bir “Master” seçeneği ilave edilmiş durumda.
Bachelor öğrenimi 7 sömestrlik ve müfredatı 5. sömestreye kadar “diploma” öğrenimiyle aynı. Bitirme tezi öğrenimin bir parçası. Yönetim ağırlıklı dersler ise bu dalda bulunmuyor.
“Master” dalının hedefi ise öğrenimin “uluslararası” bir statüye kavuşturulması olarak tanımlanıyor. Bundan kastedilenin, akademik derecede uyum sağlamanın yanında, belli konularda uzmanlaşmayı teşvik olduğu anlaşılıyor. 2 sömestrlik ve % 70 oranında ders, % 30 oranında tez çalışmasından oluşan bu öğrenimin yapısının kişiselleştirilmesi hedeflenmiş.
KİŞİSEL KAZANIMLARIM
Mezuniyetimin arkasından bir süre bir arkadaşımın kereste fabrikasında taslak üretimini inceledim. Daha sonra ise, neredeyse benim için bir tutku halini alan lamine ahşap yapı elemanları konusunda inceleme yaptım. Bu konudaki bir üretim projesini neredeyse gerçekleşme aşamasına getirmek üzereyken, piyasa kabulü yönünden sıkıntı çekileceğinin anlaşılması üzerine , yabancı sermaye katılımlı bu projeyi iptal etmek zorunda kaldık.
Daha sonra bir yonga levha fabrikasının kuruluşunda çalıştım. Rosenheim ortamında kazandığım donatıların sorunsuz bir tesisin kurulması sürecinde işime çok yaradığı gözlemini yaptım.
Aynı donatılar daha sonra organize etmek durumunda kaldığım bir okul sırası üretiminde çok işime yaradı. Genel piyasa pratiğinin tamamen zıttı ve bilimsel bir şekilde yürütülen bu çalışma, en erken ve en reklamasyonsuz teslimat, yani kısacası en karlı imalatı yapan grup niteliğini bize kazandırdı. Kısacası, bu başarıda Rosenheim öğrenimi ve deneyimi etkin bir rol oynadı.
SONUÇ
Yukarıda özetle anlatmaya çalıştığım gibi, ahşap sektöründe etkin şekilde görev yapmak için gerekli her türlü donatıya sahip yönetici adayları yetiştiriliyor. Bunlara, imalat spektrumunun her kısmı için gerekli temel bilgiler veriliyor, işin teori kısmı da “günlük hayatta gerekli olan” doz ile sınırlı. Bir fabrikanın “olağan gündeminde” yer alan, ısıtma dahil, tüm konuların yeterli şekilde öğretilmesi dikkat çekici.
Dikkat edildiyse sürekli vurguladığım nokta “sanayi, yani pratik ile interaktif ilişki” oldu. Sanırım, öğrenimin dayandığı bu konsept, elde edilen başarının ana temelini oluşturuyor.
Malzeme hakkındaki temel bilgilerin yanında bu malzemenin doğru ve rasyonel şekilde işlenmesi konusunda gerekli bilgilere sahip teknik elemanların, sektörün verimini arttırmakta kilit rol oynadığı yadsınamaz bir gerçek.
1925 yılında sektörlerini daha ileri bir düzeye çıkartmak ve bunu sağlamak için gerekli teknik elemanları yetiştirmek yönünde ilk ve doğru bir adımı atan bir grup yerel sanayicinin, temelini attıkları bu okulun günün birinde dünyanın her yanından gelen öğrencilerin bir arada öğrenim gördükleri bir kuruma dönüşeceğini hayal bile ettiklerini sanmıyorum.
SON SAPTAMALAR-ÜLKEMİZDE YANSIMALAR MEZUNLARIN DURUMU
Ülkemizde, bilindiği kadarıyla, hepsi 1980 öncesinde Rosenheim’dan mezun olan üç kişi var. Şu anda bunların hiç birinin üretimle doğrudan ilişkisi yok, iki tanesinin sektörle sadece dolaylı bağlantısı var.
Bu kişilerin sektörde aktif oldukları dönemde yaptıkları önemli katkılar var, ancak sanırım sorunun ve bu sorunun sonucu olan “ayrılma”nın nedeni, sektördeki o dönemin girişimci profili ile bu kişilerin profilinin ve beklentilerinin örtüşmemesi.
İçine kapalı, geri kalmış ve “gerçeküstü” veya yabancı deyimiyle “sürrealist” şartlarda çalışmayı huy edinmiş bir ahşap sektörü ile Rosenheim formasyonunun bağdaşmasını beklemenin çok gerçekçi olmayacağı aşikar. Ancak geçmişte kaldığını umduğum bu bilinçsiz ve sürrealist yaklaşımın sektörü ne hale getirdiği de sır değil.
Ciddi boyutta döviz cinsi harcamaları yapılarak ortaya çıkarılan onca yatırım, insan faktörüne aynı derecede eğilinmediği için ya kapandı ya da hiçbir zaman verimli çalışamadı. Oysa eğer insan faktörüne önem verilseydi ya yatırım sırasında sıkça rastlanılan yanlışlar yapılmayacak ya da bu yatırımlar gerek sahiplerine gerekse ekonomimize çok daha fazla katkıda bulunuyor olacaklardı. Bu saptamalarım, güncelliğini bugün de korumakta.
ÜLKEMİZDEKİ BENZERİ ÖÐRENİM KURUMLARI
Bu konuda 70’li yılların sonunda tanık olduğum iki ilginç gelişme var. Bunların ilki, Karadeniz Teknik Üniversitesinde Rosenheim benzeri bir ortamın özel bir kürsü çerçevesinde sağlanma girişimi. Bu amaçla KTÜ’den iki yetkili Rosenheim’e gelip emekliliği yaklaşan bir öğretim görevlisini “transfer” olmaya ikna ettiler, ancak bu öğretim görevlisinin emekliliğinden kısa bir süre sonra vefatı sonucunda bu girişim gerçekleştirilemedi. Sonuçta KTÜ bünyesinde bir “Ahşap Teknolojisi” kürsüsü kuruldu, lakin bu kürsü Rosenheim işlevine sahip olamadı. Bu kürsü daha çok Hamburg Üniversitesinde kurulmuş olan benzeri bir enstitü gibi ağırlıklı olarak teoriye yönelik akademik bir kimliğe sahip oldu.
Diğer ilginç uygulama ise Rosenheim örneğine daha yakın oldu.
Hacettepe Vakfının ahşap sektörüne yaptığı büyük yatırımların Vakıf Başkanı Prof. İhsan Doğramacı’n m ileriyi görüşü ile birleşmesi sonucunda Hacettepe Üniversitesinde “Ahşap Endüstri Mühendisliği” kürsüsü kuruldu. İşin ilginç yönü, bu kürsünün kurulmasının ana nedeninin 1925 yılında Bavyera’lı sanayicilerle aynı olması.
İlk mezunlarının Tepe Grubunun işletmelerinde çalıştığı bu kurum, sektörün diğer aktörleri tarafından gerekli ilgi ve desteği, sandığım kadarıyla, görmedi. Ancak, bu örneğin KTÜ uygulamasına kıyasla sanayi gerçeğine daha yakın olduğunu düşünüyorum.
Öte yandan daha sonra başlayıp bugüne kadar devam eden bir süreçte İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi bünyesinde, ayrıca İzzet Baysal ve Süleyman Demirel Üniversitelerinde “Orman Endüstri Mühendisliği” Bölümleri kuruldu. Orman Genel Müdürlüğü bünyesinde bir “Ormancılık Araştırma Enstitüsü”nün kurulduğu ve bu enstitünün sanayiye yönelik bazı çalışmalar yönünde gayret gösterdiği de biliniyor.
Bu aşamada, anılan bu kurumları Rosenheim örneği ile kıyaslama olanağına sahip değilim. Lakin kuruldukları yerler göz önüne alındığında, sanayi ile ilişki yönünde bir arayış olduğu izlenimine sahip oluyorum.
Ancak, sektörün genel manzarası bu ilişkinin gerekli düzeye henüz gelmediği izlenimini vermekte.
BİR TEMENNİ
Ahşap sektörünün “silkinme” aşamasında olduğu bu günlerde, Rosenheim örneği doğrultusunda “Ahşap Mühendisi” yetiştiren bir veya daha fazla kurumun oluşması için gerekli girişimlerin tüm sektör aktörlerince müştereken yapılacağını umarım.
Bu hedefe varmak konusunda Ulusal Ahşap Birliğinin de önemli işlevleri olabileceği kanaatine sahibim. Ben kişisel olarak, Birliğin bu yöndeki çabalarına elimden gelen katkıyı yapmak yönünde kararlıyım.
Lakin eğitimi meslek eğitimi ve ara teknik eleman eğitimini de kapsayan bir bütün olarak ele almanın, bununla birlikte özellikle endüstri meslek liselerinin, deyim yerindeyse, “üzerine titremenin” gereğini bu vesile ile tekrar ve önemle hatırlatmak istiyorum.
Kaynak: TMH Türkiye Mühendislik Haberleri Sayı 427 2003/5