Avrupalılar neden çok az gökdelen inşa ediyor?

New York, Dubai, Seul, Şangay ve pek çok gelişmiş şehirde baktığınız heryerde gökdelen görmeniz mümkünken Avrupa şehirlerinde bu duruma pek rastlayamazsınız.

Avrupalılar neden çok az gökdelen inşa ediyor?
📢 Üye olmadan dosya (gold içerikler hariç) indirebileceğinizi biliyor musunuz? Youtube sayfamıza abone olduktan sonra istediğiniz içeriğe yorum yazabilir veya bizimle iletişime geçebilirsiniz.

Gün be gün şehirleşen, nüfusu hızla artan bir dünyada yaşamaktayız; Bir bakış açısına göre bu durum gökdelenlere olan ihtiyacı da aynı hızla arttırmaktadır. Lakin Avrupa yoğun nüfuslu ve ekonomik açıdan bir hayli refah düzeyi yüksek bir kıta olmasına rağmen çok uzun yıllardır çok yüksek binalar inşa etmeye sıcak bakmıyor.

Amerika’nın New York şehrinde 302 gökdelen, Hong Kong’da 546 gökdelen gökyüzüne yükselmiş bir haldeyken; Tüm Avrupa kıtasında ise yalnızca 250 adet gökdelen vardır. Üstelik bu 250 adet gökdelenin neredeyse yarıya yakını sadece üç şehirde bulunmaktadır. Bu şehirler Londra, Moskova ve İstanbul’dur.

Peki Ama Avrupalılar Neden Gökdelen Yapmaya Sıcak Bakmıyor?

Chicago-Amerika Birleşik Devletleri

Peki ama Avrupalılar son derece gelişmiş teknolojik imkanlara ve ekonomik özgürlüğe sahipken gökdelenlere niye sıcak bakmıyorlar? Acaba bu binaları görsel ve mimari açıdan çirkin mi buluyorlar? Yoksa başka sebepler mi var?

Tüm dünya üzerinde gökdelenler ilk olarak 19. yüzyılda Chicago’da akabinde New York’ta yükselmeye başlamasının en önemli nedenlerinden biri, Amerika kıtasının bu bölümlerinde herhangi bir tarihi binanın veyahut tarihi dokunun bulunmamasıydı.

Zaten kıta çok kısa sayılabilecek bir süre önce Kristof Kolomb tarafından keşfedilmişti. Bu yeni keşfedilen kıtada Avrupa’nın gözde şehirlerinden olan Roma’daki Kolezyum, Atina’daki Akropolis gibi tarihi yapıtlar, mozoleler ve kültürel miraslar bulunmuyordu.

Sol Taraftaki Resim Manhattan’ın Önceki Halini, Sağdaki Resim İse Manhattan’ın Son Halini Göstermektedir.

Ayrıca Avrupada yer alan pek çok gelişmiş şehir, dar ve sıkışık bir alanda şehirleşmek yerine geniş bir alana homojenik bir şekilde dağılmayı tercih ettiğinden buralarda yüksek yapı inşa etmeye gerek duymamıştı.

Amsterdam-Hollanda

Özellikle insanlık tarihinin en vahim ve en acılı olaylarının başında yer alan İkinci Dünya Savaşı’nda Avrupa’nın pek çok güzide şehrindeki kült yapılar ciddi hasarlar gördü. Savaştan sonra çoğu harabe haline gelen bu yapıtlar büyük bir emek harcanarak restore edildi ve dünya mirası olarak varlıklarını korudular.

Almanya’nınn Köln şehri, İkinci Dünya Savaşı’nda ciddi hasar görmesine rağmen yapılan restorasyonlar sayesinde eski görünümüne yeniden kavuşmayı başardı.

Avrupa’da her zaman mirası koruma duygusu baskın olunca gökdelenlere karşı hiçbir zaman istek ve arzu duyulmadı. Sadece bazı şehirlerde gökdelenler gökyüzüne yükseldi ancak bunlar da oldukça dar ve belirli alanlarda toplandı. İstanbul’daki gibi bir başıbozukluğa ve düzensizliğe katiyen izin verilmedi.

Kıta Genelinde Gökdelen Yapılmamasının Bir Diğer Sebebi de Brükselleşme

1960’lı yıllardan kalma sanatsal ve kültürel değeri olmayan, ruhsuz tasarımlı ve kutu benzeri binalar yüzünden şehir manzarası ciddi zarar gören Brüksel

Belçika’nın başkenti Brüksel’de bugüne kadar gerçek bir gökdelen inşa edilmemiş olsa da; 1960’lı yıllardan itibaren şehirdeki birçok bina, hiç bir sanatsal ve kültürel değeri olmayan, ruhsuz ve kötü tasarımlı modern binalara yer açmak için sistematik bir şekilde yıkıldı. Üstteki resimde o ruhsuz ve kötü tasarımlı binaları rahatlıkla seçebilirsiniz.

Belçika’nın en etkili Art Nouveau tarzı yapılarından biri olan ve tarihi bir maziye sahip olan Maison du People da bu yıkımlardan kendini kurtaramadı. Yerine Blaton Tower isimli şehrin doğal dokusuna uygun olmayan ve şehirle asla bütünleşemeyen yüksek bir bina inşa edildi.

Blaton Tower-Brüksel/Belçika

Yeniden yapılanma adındaki ruhsuz şehrileşmenin şehirlere verdiği zararı fark eden birçok önemli şahsiyet ve mimar, yapılanların “mimari suç” olduğunu belirterek “Brükselleşme” terimini literatüre soktular ve şehir planlamasında yeni kuralların getirilmesi için çok önemli çalışmalar yaptılar. Belçika vatandaşları, Brüksel’de yaşayanlar, çevreciler ve koruma örgütleri ülke çapında büyük çaplı protestolar başlattılar.

Gelen tüm bu tepkiler sayesinde, yeni binaların inşası önemli ölçüde kısıtlandırıldı ve tarihi binaların restore edilmesini ve şehrin kültürel dokusunun korunması sağlandı. Facadism adı verilen bir mimari teknik kullanılarak modern tasarımlı ve modern görünümlü binaların dış cepheleri, Avrupa’nın kendine has eski ve estetik mimari tasarımlarına benzetildi.

Brüksel’de başlayan bu eleştirel yaklaşım, Avrupa’da modern binalara karşı genel bir memnuniyetsizliğe yol açtı ve bu tip modern binalar yavan ve ruhsuz olarak kabul edildi.

Brüksel’de yanan meşale Avrupa’daki çok sayıda şehride etkilemeyi başardı. Pek çok Avrupa ülkesi de benzer düzenlemeleri benimsedi ve yüksek bina yapmaya karşı son derece isteksiz davrandı. Yapılan yüksek binalarda tarihi lokasyonlardan uzak yerlere Paris’teki La Defense’de olduğu gibi inşa edildi.

La Defense-Paris

2000’li Yılların Başlarından İtibaren Londra, Paris, Moskova, İstanbul ve Frankfurt Gibi Büyük Finans Merkezlerinde Gökdelenler Yükselmeye Başlıyor

Milenyum çağıyla birlikte Londra, Paris, Moskova, İstanbul ve Frankfurt gibi büyük finans merkezlerinde artan ticari alan talebiyle birlikte gökdelenler gökyüzüne yükselmeye başladı.

Londra-İngiltere

Bu şehirlerin dışında kalan ve nispeten daha küçük ölçekli olan ve daha sakin bir şekilde büyümeyi tercih eden Avrupa şehirleri ise çevreyi ve vatandaşlarının refah düzeyini iyileştirmeyi daha çok önemsedi. Bu yüzden gökdelen inşaatlarına son derece mesafeli bir duruş sergilemeye devam ettiler.

Gökdelen Tarzı Mimariyi İstemeyen Strasbourg-Fransa

Gitgide küreselleşen dünyada mimari tercihler genellikle kutu benzeri yapılara kayıyor fakat tarihi geçmişe sahip bazı Avrupa şehirleri bu ruhsuz ve zevksiz şehirleşmeye direnmeye devam ediyor. Gelecekte belki de Avrupa da birtakım finansal zorunluluklardan ötürü yüksek binaların gölgesi altında kalacak ama en azından İstanbul’daki gibi bir dağınıklık olma ihtimali düşük gözüküyor.

Benzer İçerik

Emrah Anıl Demir
Merhaba ben Emrah Anıl DEMİR. 2009 yılında  Elektrik-Elektronik Mühendisi olarak mezun oldum. An itibariyle Gazi Üniversitesi'nde Elektrik-Elektronik Mühendisliği bölümünde yüksek lisans eğitimime, Anadolu Üniversitesi'nde Uluslar Arası İlişkiler  ve Atatürk Üniversitesinde Adalet Bölümünde eğitim ve öğrenim hayatıma devam etmekteyim.
    ZİYARETÇİ YORUMLARI - 2 YORUM
    1. Ziyaaaa dedi ki:

      Facadism ile ilgili olarak daha detaylı bir araştırmanız olursa yazınızı merak ve heyecanla bekliyorum

      1. Emrah Anıl Demir dedi ki:

        Ziya Bey merhaba facadism hakkında çok kısa bir süre içerisinde paylaşımımız olacak iyi aksamlar dilerim