Avrupalılar neden çok az gökdelen inşa ediyor?
New York, Dubai, Seul, Şangay ve pek çok gelişmiş şehirde baktığınız heryerde gökdelen görmeniz mümkünken Avrupa şehirlerinde bu duruma pek rastlayamazsınız.
Gün be gün şehirleşen, nüfusu hızla artan bir dünyada yaşamaktayız; Bir bakış açısına göre bu durum gökdelenlere olan ihtiyacı da aynı hızla arttırmaktadır. Lakin Avrupa yoğun nüfuslu ve ekonomik açıdan bir hayli refah düzeyi yüksek bir kıta olmasına rağmen çok uzun yıllardır çok yüksek binalar inşa etmeye sıcak bakmıyor.
Amerika’nın New York şehrinde 302 gökdelen, Hong Kong’da 546 gökdelen gökyüzüne yükselmiş bir haldeyken; Tüm Avrupa kıtasında ise yalnızca 250 adet gökdelen vardır. Üstelik bu 250 adet gökdelenin neredeyse yarıya yakını sadece üç şehirde bulunmaktadır. Bu şehirler Londra, Moskova ve İstanbul’dur.
Peki Ama Avrupalılar Neden Gökdelen Yapmaya Sıcak Bakmıyor?
Peki ama Avrupalılar son derece gelişmiş teknolojik imkanlara ve ekonomik özgürlüğe sahipken gökdelenlere niye sıcak bakmıyorlar? Acaba bu binaları görsel ve mimari açıdan çirkin mi buluyorlar? Yoksa başka sebepler mi var?
Tüm dünya üzerinde gökdelenler ilk olarak 19. yüzyılda Chicago’da akabinde New York’ta yükselmeye başlamasının en önemli nedenlerinden biri, Amerika kıtasının bu bölümlerinde herhangi bir tarihi binanın veyahut tarihi dokunun bulunmamasıydı.
Zaten kıta çok kısa sayılabilecek bir süre önce Kristof Kolomb tarafından keşfedilmişti. Bu yeni keşfedilen kıtada Avrupa’nın gözde şehirlerinden olan Roma’daki Kolezyum, Atina’daki Akropolis gibi tarihi yapıtlar, mozoleler ve kültürel miraslar bulunmuyordu.
Ayrıca Avrupada yer alan pek çok gelişmiş şehir, dar ve sıkışık bir alanda şehirleşmek yerine geniş bir alana homojenik bir şekilde dağılmayı tercih ettiğinden buralarda yüksek yapı inşa etmeye gerek duymamıştı.
Özellikle insanlık tarihinin en vahim ve en acılı olaylarının başında yer alan İkinci Dünya Savaşı’nda Avrupa’nın pek çok güzide şehrindeki kült yapılar ciddi hasarlar gördü. Savaştan sonra çoğu harabe haline gelen bu yapıtlar büyük bir emek harcanarak restore edildi ve dünya mirası olarak varlıklarını korudular.
Avrupa’da her zaman mirası koruma duygusu baskın olunca gökdelenlere karşı hiçbir zaman istek ve arzu duyulmadı. Sadece bazı şehirlerde gökdelenler gökyüzüne yükseldi ancak bunlar da oldukça dar ve belirli alanlarda toplandı. İstanbul’daki gibi bir başıbozukluğa ve düzensizliğe katiyen izin verilmedi.
Kıta Genelinde Gökdelen Yapılmamasının Bir Diğer Sebebi de Brükselleşme
Belçika’nın başkenti Brüksel’de bugüne kadar gerçek bir gökdelen inşa edilmemiş olsa da; 1960’lı yıllardan itibaren şehirdeki birçok bina, hiç bir sanatsal ve kültürel değeri olmayan, ruhsuz ve kötü tasarımlı modern binalara yer açmak için sistematik bir şekilde yıkıldı. Üstteki resimde o ruhsuz ve kötü tasarımlı binaları rahatlıkla seçebilirsiniz.
Belçika’nın en etkili Art Nouveau tarzı yapılarından biri olan ve tarihi bir maziye sahip olan Maison du People da bu yıkımlardan kendini kurtaramadı. Yerine Blaton Tower isimli şehrin doğal dokusuna uygun olmayan ve şehirle asla bütünleşemeyen yüksek bir bina inşa edildi.
Yeniden yapılanma adındaki ruhsuz şehrileşmenin şehirlere verdiği zararı fark eden birçok önemli şahsiyet ve mimar, yapılanların “mimari suç” olduğunu belirterek “Brükselleşme” terimini literatüre soktular ve şehir planlamasında yeni kuralların getirilmesi için çok önemli çalışmalar yaptılar. Belçika vatandaşları, Brüksel’de yaşayanlar, çevreciler ve koruma örgütleri ülke çapında büyük çaplı protestolar başlattılar.
Gelen tüm bu tepkiler sayesinde, yeni binaların inşası önemli ölçüde kısıtlandırıldı ve tarihi binaların restore edilmesini ve şehrin kültürel dokusunun korunması sağlandı. Facadism adı verilen bir mimari teknik kullanılarak modern tasarımlı ve modern görünümlü binaların dış cepheleri, Avrupa’nın kendine has eski ve estetik mimari tasarımlarına benzetildi.
Brüksel’de başlayan bu eleştirel yaklaşım, Avrupa’da modern binalara karşı genel bir memnuniyetsizliğe yol açtı ve bu tip modern binalar yavan ve ruhsuz olarak kabul edildi.
Brüksel’de yanan meşale Avrupa’daki çok sayıda şehride etkilemeyi başardı. Pek çok Avrupa ülkesi de benzer düzenlemeleri benimsedi ve yüksek bina yapmaya karşı son derece isteksiz davrandı. Yapılan yüksek binalarda tarihi lokasyonlardan uzak yerlere Paris’teki La Defense’de olduğu gibi inşa edildi.
2000’li Yılların Başlarından İtibaren Londra, Paris, Moskova, İstanbul ve Frankfurt Gibi Büyük Finans Merkezlerinde Gökdelenler Yükselmeye Başlıyor
Milenyum çağıyla birlikte Londra, Paris, Moskova, İstanbul ve Frankfurt gibi büyük finans merkezlerinde artan ticari alan talebiyle birlikte gökdelenler gökyüzüne yükselmeye başladı.
Bu şehirlerin dışında kalan ve nispeten daha küçük ölçekli olan ve daha sakin bir şekilde büyümeyi tercih eden Avrupa şehirleri ise çevreyi ve vatandaşlarının refah düzeyini iyileştirmeyi daha çok önemsedi. Bu yüzden gökdelen inşaatlarına son derece mesafeli bir duruş sergilemeye devam ettiler.
Gitgide küreselleşen dünyada mimari tercihler genellikle kutu benzeri yapılara kayıyor fakat tarihi geçmişe sahip bazı Avrupa şehirleri bu ruhsuz ve zevksiz şehirleşmeye direnmeye devam ediyor. Gelecekte belki de Avrupa da birtakım finansal zorunluluklardan ötürü yüksek binaların gölgesi altında kalacak ama en azından İstanbul’daki gibi bir dağınıklık olma ihtimali düşük gözüküyor.
Facadism ile ilgili olarak daha detaylı bir araştırmanız olursa yazınızı merak ve heyecanla bekliyorum
Ziya Bey merhaba facadism hakkında çok kısa bir süre içerisinde paylaşımımız olacak iyi aksamlar dilerim