Deprem ve Sorumluluk
Ülkemizde yakın geçmişte yaşanan üç büyük deprem hem mal tahribatı, hem can zayiatı hem de psikolojik etki yönüyle güncelliğini korumaktadır. Bunlar 13 Mart 1992’de Erzincan’da 6.8 şiddetinde, 1 Ekim 1995’de Afyon Dinar’da 5.9 şiddetinde, 27 Haziran 1998’de Adana’da 6.3 şiddetinde meydana gelen depremlerdir.
Her deprem sonrası ilgili kurumlar ve bilim camiası inceleme ve tespitlerde bulunup tahribatın sebeplerini ve alınabilecek önlemleri bilimsel toplantılarda anlatırlar. Medyada günlerce yazılır, konuşulur. Projeyi hazırlayan inşaat mühendisleri ve mimarlar ile inşaatın yapımını üstlenen müteahhitler veya inşaatın takibini üstlenen Teknik Uygulama Sorumlusu (TUS) veya kontrol mühendisleri suçlanır. Mevzuatın yetersizliğinden bahsedilir.
Tahribatın Sebepleri
İnceleme ve araştırmalardan anlaşıldığına göre deprem hasarına sebep olan etkenler şöyle özetlenebilmektedir:
- Proje ve hesap hataları,
- Yapım (uygulama) hataları,
- Kalitesiz ve eksik malzeme kullanımı, 4. Mevzuat eksikliği ve denetimsizlik.
Deprem sonrası suçlamalar sadece inşaat sektörüne yapılırken, bunların acı sonuçları bu afetle karşılaşan insanların tamamını ilgilendirdiği için yapı sahibinden o yapıyı kullanana ve denetleyici belediyeden kontrol örgütü kişi veya kuruluşlara kadar herkesin sorumluluk üstlenmesi gerekir. Resmi binaların yanı sıra özel olarak şahısların yaptığı binalar çoğunluktadır. Hele projesiz ve denetimsiz kaçak yapılaşma da ülkemizin gerçeklerindendir. Teknik uygulamaya ve kaliteye önem vermeyen halkın evini ucuza mal etme çabası da bu tahribata davetiye çıkarmış olmaktadır.
Ayrıca tahribat sebeplerine eklenebilecek önemli bir husus da, önceki depremlerle hafif hasar gören yapının yeterince onarım ve takviye edilmemesi nedeniyle sonraki depremde tamamen çökmesidir. Hasarlı yapıların onarım ve güçlendirilmesi önemlidir. Maalesef ülkemiz devamlı deprem riski yaşamaktadır. Topraklarımızın % 94’ü, nüfusumuzun % 98’i, yapılan ve planlanan barajlarımızın % 95’i, sanayi tesislerimizin % 98’i deprem riski taşıyan bölgelerde bulunmaktadır (Bilim ve Teknik, Mayıs 1996).
Proje ve Uygulama Hataları
Her üç deprem sonrasında yapılan tespitlerde yapıların depreme karşı dayanıksız olmasına yol açan hataların şunlar olduğu görülmüştür:
Bitişik nizam yapılarda benzeri hasar nedeni, katları farklı yükseklikteki bitişik binaların birlerine çarparak çekiçleme etkisi yapmasıdır. Yükseklik farkı nedeniyle titreşim periyotları farklı olan bitişik binalar, salınım sırasında çarpışmakta ve daha sert olan kısa yapılar, uzun yapıları kat hizasında tahrip etmektedir. Projelendirmede çoğunlukla yapı sahibi, zemin katları işyeri veya depo amaçlı kullanım için açık bırakmaktadır. Böylece o katta kat yüksekliğinin artırılmasıyla narin kolon oluşmakta ve diğer _= katlarda odaların bölme duvarları olmasına karşın bu katın açık olması nedeniyle yumuşak kat meydana gelmektedir. Mafsallaşmanın bu katta yoğunlaşması nedeniyle burada yer değiştirmenin çok büyük olması ve bu zayıf katın kolonlarının kesilmesi, binanın göçmesine yol açmıştır.
Proje aşamasında planda düzensizlik durumu ise şunlar olabilmektedir:
O kat planının ağırlık merkezi ile rijitlik merkezi çakışmaktadır. Plandaki çıkıntılar o doğrultudaki toplam uzunluğun % 20’sinden fazla olmamalıdır. Döşeme süreksizlikleri yapılmamâlı, o katta boşluk alanları kat brüt alanının 1/3’inden fazla olmamalıdır. Planda bu ve benzeri düzensizliklerin yapılması, ekzantrisite sebebiyle deprem sarsıntılarının yatay etkileriyle.binada burulma meydana getireceği için göçmeye sebep olacak ya da binayı kullanılmaz biçimde tahrip edecektir. Taşıyıcı sistemin düşey elemanlarının plandaki asal eksenlerin her iki doğrultuda da birbirine paralel olması durumu veya kolonların uzun doğrultularının planda hep aynı yönde yerleştirilmesinin de depremde binanın o yönde yatmasına sebep olduğu görülmüştür.
Kısa kolon davranışı, genellikle merdiven ara sahanlığını kolon orta bölgesinde saplamakla veya bodrum katta cepheyi dış duvarlarla tamamen örmeyip kiriş altına kolondan kolona bant pencere boşluğu bırakmakla oluşmaktadır. Her üç depremde de yapılarda kısa kolonların neden olduğu hasarlar tespit edilmiştir. İnşaat mühendisi ve mimarlar kolonun serbest kalan kısa boyuna göre hesap ve boyutlama yapmadıklarından ve özel önlem almadıklarından bu hasar meydana gelmiştir. Ancak uygulama sahasında yapı sahibi ve ustanın bilinçsiz değişiklikleri de buna yol açabilmektedir. Bu tür kolonlar, boy küçülmesi sebebiyle, taşımaları gerekenden daha büyük kesme kuvvetleri altında kurulmuşlardır.
Yapı, uluslararası standartlara uygun seçilmiş hesap yöntemleri ile boyutlama ve tahkikleri kanıtlanmış bir taşıyıcı sisteme sahip olmalıdır. Bunun sağlanamaması durumunda estetik açıdan çok güzel olsa dahi, taşıyıcı sistemdeki hata ve ehliyetsizlik servis yükleri ve diğer dış yükler altında yapının kısa sürede tahrip olmasına, kullanılmaz duruma gelmesine yol açacaktır. Özellikle betonarme karkas yapıda kolon kiriş birleşimleri (düğüm noktası) ve boyuna donatılan saran etriye düzenlemeleri önem arz etmektedir. Deprem etkilerini büyük ölçüde karşılayan bu düğüm noktalarında etriye sıkılaştırılması yapının düktiletilesini artıracaktır, elemanların bu bölgede dağılıp tahrip olmasını önleyecektir. TS 500 ve Afet Belgelerinde Yapılacak Yapılar Hakkında Yönetmeliğe göre kolon ve kirişte etriye sıklaştırma tekniği şekil 8’de verilmiştir. Buna göre sıkıştırma bölgesi olan düğüm noktasında sarılma donatısı (etriye) aralığı, orta bölgelerin yansına kadar düşürülmeli, kolon-kiriş birleşim yerinde de boyuna donatıların etriye ile sarılmasına devam edilmelidir. Donatı bindirme boyu ve kanca özellikleri de önemlidir. Deprem sonrası yapılan incelenen yapılarda etriye sıklaştırması yapılmaması ve bindirme boyuna dikkat edilmemesi sonucu zayıf düğüm noktası bağlantılarının darmadağın oluşu görülmektedir. Bu tahribat uygulama hatasından kaynaklanmış olup uygulayıcı usta ve yapı sahibinin düğüm noktasında etriye sıkılaştırmasının diğer teknik şartlarla birlikte yapıyı depreme karşı dayanıklı hale getireceği konusunda bilinçsiz oluşudur. Bu büyüklükte olası depremden en az zararla çıkılabilmesi için binaların depreme dayanıklı olarak yapılması şarttır. Daha tasan çalışmaları ve projelendirilmesi safhasında başlayan bu süreç, uygulama bilinci ile devam etmelidir. Buna malzeme faktörü de eklenmelidir.
Malzeme Hatası
İncelenen üç bölgede de beton kalitelerinin proje dayanımı altında olduğu gerçeğini ortaya çıkarmıştır. Düşük beton dayanım sebeplerinin şunlar olduğu görülmüştür:
- Agreganın ocaktan alındığı gibi tüvanan kullanılması.
- Agregada kil ve çamurlu maddelerin fazlalığı.
- Beton karışım malzemelerinin oransızlığı.
- Karışım suyunun fazlalığı.
- Çimentonun azlığı.
- Karışımın el ile yapılması ve yetersizliği.
- Betonunu kalıba yerleştirilmesi, sıkıştırılması ve sulanmasına özen gösterilmesi.
- Anormal hava şartlarında ve uygunsuz ortamlarda önlem alınmadan beton dökülmesi.
Mevzuattaki son değişikliklere göre deprem belgelerinde betonun betonyerle karıştırılması, vibratörlerle sıkıştırılması, en düşük dayanımın B225 (B520) kalitesinde olması, sıyrılmayı önlemek için nervürlü çelik kullanılması önerilmektedir. Günümüzde hazır beton üretimi, mikser ile taşıma, beton pompası ile kalıba iletme tekniklerinin yaygınlaşması, istenen kaliteyi de sağlamış olmaktadır. Nitekim, tamamen göçmüş olan dört katlı binanın üzerine yandaki sağlan kalan yeni bina yapılırken, beşinci kat ilave edilmiştir. Uygulanan yeni betonun kalitesi ve nervürlü donatı kullanımı, o katın yıkılmadan asılı kalmasını sağlamıştır. Halbuki yıkılan eksi binalarda betonun kötü olması ve nervürsüz donatı kullanılması sebebiyle aderans çözülmelerine, donatı sıyrılmalarına sıkça rastlanmıştır.
Malzeme konusunda şunu söylemek mümkündür: Beton ve malzeme kalitesi, hasarların esas nedeni olmayabilir, ancak bu hasarların meydana gelmesinde diğer etkenlerle birlikte rol oynamıştır.
Görev ve Sorumlulukları Belirleyen Mevzuat Her yapı kendi içinde belli ihtiyaçları karşılayacak özellikte; estetik, fonksiyonel, sağlamlık ve ekonomik şartları sağlayacak biçimde projelendirilir ve inşa edilir. Bunlar için kanun, tüzük, yönetmelik ve standartlarla teknik şartnameler meydana getirilmiş bulunmaktadır. Bu mevzuatın bir kısmı uzun uygulama sürecinde deneyimlerle ortaya çıkmış, bir kısmı da bilimsel araştırmalar ve istatistiksel çalışmalar sonucu elde edilmiştir.
Yapıların statik ve dinamik hesaplarında alınan değerlerin çok altındaki deprem yükleriyle yıkılması veya kullanılmaz hale gelmesi, mevcut mevzuata uygun inşa edilmemiş olmasından kaynaklanmaktadır. Her üç bölgeden vermiş olduğum örnekler bunun kanıtıdır. Aslında birçokları tarafından yetersiz bulunan mevzuat her dönem çok iyi tanıtılabilse ve uygulanabilse, sorumlu kişilere yasaların yaptırım gücü daha iyi anlatılabilse denetlemeler daha ciddi yapılmış olsa, bugünkü tahribat önlenir veya en aza indirilebilirdi.
İnşaata başlamadan önce 3194 sayılı İmar Kanunu’nun 21 ve 22. maddelerine göre proje ve diğer gerekli evraklarla belediyeye başvurarak inşaat ruhsatı (yapım izni) alma zorunluluğu vardır. Belediye sınırları dışında ise Valilik kanalıyla Bayındırlık ve İskan Müdürlüğü ne başvurularak izin alınır. O halde inşaat sırasında bu makamların devamlı denetimi altında olmaktadır. Projelerin nasıl yapılacağı, nelerin bulunacağı, birimlerin özellikleri, boyutları, arsanın konumu gibi mimari uygulama kriterleri ile ilgili uygulanacak hükümler de imar yönetmeliklerinde mevcuttur.
Yine kanunun 28. maddesine göre de proje ve teknik şartlara uygun yapımı hususunda inşaatın tatbikini yapacak fennî mesul (Teknik Uygulama Sorumlusu, TUS) bulunur. İnşaat ruhsatına imza atarak yapının fennî mesuliyetini alan mimar veya mühendis, yapıyı ruhsat veya eklerine uygun olarak yaptırmaya, yapı sahibi veya ustalarca uygun yapılmaması durumunda üç gün içerisinde ruhsatı veren belediye veya Valiliğe bildirmeye mecburdur. İşte kanunun bu maddesinin iyi çalıştırılması gerekir. Yapının TUS’u inşaata hiç uğramazsa, bütün insiyatif yapı sahibinin ucuza mal etme arzusuna veya iş ekiplerinin atadan görme meslek bilgisine bırakılırsa bu acı sonuçlarla her zaman karşılaşılacak demektir. Ayrıca onaylı projede değişiklik yapmamaları için projeleri hazırlayıp imzalayan proje mükelleflerinin de inşaat safhasında zaman zaman teftişte bulunmaları, eğer uygunsuzluk görürlerse müdahale edip düzelttirmeleri gerekir. Özel şahıs yapıları için durum böyledir. İhale yoluyla yaptırılan işlerde ise ihaleyi veren kurum veya kuruluş inşaatın yapımını üstlenen müteahhidi denetlemek üzere bir kontrol teşkilatı görevlendirir. 5.9.1979 gün ve 16745 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Bayındırlık İşleri K o n t r o 1 Yönetmeliğine göre kontrol amiri, kontrol şefi, kontrol mühendisleri ve sürveyanlardan oluşan bu kontrol teşkilatı, müteahhidin sözleşme gereği kendi a m i r l e r i doğrultusunda i&127;in sözleşme, şartname ve usulüne göre zamanında yapıp yapmadığını denetlemekle görevli ve sorumlu olmaktadırlar. Kontrol mühendisleri bu yönetmeliğe göre malzeme kalitesi ve diğer tespitler için laboratuar deneyleri yaptırmayı, ölçü-tartı yaptırmaya, hatalı imalatların yıkılıp yeniden yapılması için talimat vermeye yetkilidir. Benzer şekilde olan bir mevzuat da ihale sözleşmesi ile imza edilen Bayındırlık İşleri Genel Şartnamesidir.13. maddesinde “sözleşmeye bağlanan her türlü yapım ve hizmet işlerinin, idare tarafından görevlendirilen kontrol teşkilatının denetimi altında ve kontrol yönetmeliğine uygun olarak gerçekleştirilir” denmektedir. Burada “herhangi bir işin kontrol teşkilatının denetimi altında yapılmış olma müteahhidin, üstlenmiş olduğu işi bütünüyle projelerine, sözleşme ve şartnamelerine, teknik ve sanat kurallarına uygun olarak yapmak hususundaki yükümlülüklerini ve bu konudaki sorumluluğunu ortadan kaldırmaz.” cümlesiyle müteahhidi ağır bir yük ve sorumluluk altına almış olmaktadır. Ayrıca 14. maddede “Müteahhit kullanacağı her türlü malzemeyi kontrol teşkilatına gösterip iş için elverişli olduğuna kabul ettirmeden iş başına getiremez”, “Müteahhit tarafından kötü ve kusurlu yapıldıkları kesin olarak anlaşılan iç kısımlarını yıktırıp müteahhide yeniden yaptırmak hususunda kontrol teşkilatı yetkilidir” gibi yaptırım taşıyan önemli hükümler yer almaktadır. Hatta müteahhidin yaptığı işlerde kesin kabul tarihinden başlayarak 5 yıl içinde malzemenin hileli olmasından veya işin teknik gereklerine uygun yapılmamasından dolayı zarar ve kayıplar oluştuğu takdirde bu zara ve kayıplar 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu’nun 87. maddesi gereği müteahhide tamamlattırılıp ödettirilir. O halde mevzuatta yetersizlikten bahsetmek yerine denetimlerin daha sağlıklı yapılması ve inşaatların yürürlükteki mevcut mevzuata uygun yapımının sağlanması üzerinde durulmalıdır. Yapıları deprem ve olası diğer dış tesirlere karşı dayanıklı kılmak için tedbir almak, önceden teknik şartlara ve mevzuatın gereklerini sağlayacak biçimde sağlam inşaa etmek; deprem sonrası hasarları onarmaktan, mağdur olanların masrafını karşılamaktan veya yıkılmaların yerine yenisini yapmaktan, ceza çekmek ve tazminat ödemekten daha ekonomik, daha anlamlı ve daha insani olacaktır.
Sonuç
Sonuç olarak deprem sonrası mal ve can zayiatını en aza indirgeyebilmek için yapılabilecek işlemler şöyle özetlenebilir:
- Binaların göçmesinin çok basit ve temel mühendislik ilkelerine uyulmadığı için meydana geldiği görülmüştür.
- Projede yaratıcılık diye veya yapıyı amacı dışında kullanım maksadıyla düzensiz yapılar yapmaktan kaçınmalıdır.
- Gerek planda gerekse düşey elemanda düzensizlik oluşturucu projelendirmeden kaçınılmalı; zayıf kat, yumuşak kat, çekiçleme, kısa kolon davranışı ve yapıda burulma oluşturucu düzenlemelerin olup olmadığı gözden geçirilerek yeniden düzeltmeler yapılmalıdır. Bunun için TS 500 Betonarme Yapıların Hesap ve Yapım Kuralları Standardı, Afet Bölgelerinde yapılacak yapılar hakkında Yönetmelik, Teknik Şartname ve Sözleşmelere kesinlikle uyulmalıdır.
- Güçlü kolon-narin kiriş bağlantılarıyla çerçeve oluşturmaya dikkat edilmelidir. Her iki doğrultuda yeterli rijitliğe sahip simetrik betonarme perdeler oluşturmakla depremde yapı hasar görse bile, çerçeveli bina gibi yerle bir olmayacaktır.
- Hasarlı yapıların bilinçli olarak onarım ve güçlendirilme anlayışı yaygınlaştırılmalıdır.
- Ekonomik ve pratik görülmese de mevcut önemli binaların son mevzuata göre yeniden tahkik edilerek gerekirse güçlendirilmesi yoluna gidilmelidir.
- Halkın olası depremde yapması gerekenlerin neler olacağı, tavır ve davranışları hakkında eğitilmeleri gerekmektedir.
- Özellikle inşaat mevsiminin durgun olduğu kış aylarında inşaat ustasından sürveyanına, mühendisine, mimarına kadar teknik elemanların meslek içi kurslarla eğitilmeleri sağlanmalıdır. Bu kurslarda yeniliklerin iletilmesi, depreme dayanıklılık hususunda bilgilerin tazelenmesi, mevzuata uymanın ve dürüst iş yapmanın önemi, kusurlu davranışlarda uygulanacak cezaî müeyyidelerin ve olası hasarların neler olabileceği. konuları işlenmelidir. Bunun için yönetmelikleri, standartları ve bilim adamlarının geliştirdiği teorik bilgileri şantiyedeki uygulayıcıların ve inşaatla ilgili halkın anlayıp uygulayabileceği bir düzeye göre de hazırlamak gerekmektedir.9. Toplumun haklarının olduğu yerde, bireyin menfaati söz konusu olamaz. Her dönemin yürürlükteki kanun, tüzük, yönetmelik ve şartnamelerine uyulması ve denetimin daha sağlıklı yapılması zorunludur.