Depremde Sorumluluk ve Görev Bilinci
1992 yılında Erzincan, 1995 yılında Dinar, 1998 yılında Adana-Ceyhan depremlerini yaşadık. Tüm bunlara karşın 9 yıl içinde İstanbul ve çevresinde deprem hasarlarını azaltıcı bir yönde ciddi adımlar atılamadı. Üzülerek söylemek gerekir ki; 17 Ağustos Kocaeli 12 Kasım Düzce depremleri bu arada bağıra bağıra geldi. Dolayısıyla Kocaeli ve Düzce depremleri uzun yıllardan buyana söylenenlerin kavranmasına yol açtı. Oysa bu depremlerin faturaları da oldukça ağır olmuştur.
Bugün İstanbullular için deprem temel bir sorun olarak karşımızda duruyor. Açıkça söylemek gerekir ki, depremin kendisi deprem için alınacak önlemlerin önüne geçti. Yazılı ve görsel bir kısım basının da körüklemesiyle deprem sansasyonel bir çerçeveye oturtuldu. Depremin jeolojik ve sismolojik bulguları çok daha fazla öne çıkarıldı. Bu ve benzeri nedenlerle II. İstanbul Deprem Sempozyumu dahil olmak üzere birçok etkinlik düzenledik. 1991 yılında I.İstanbul ve Deprem Sempozyumu’nda söylenenlerle bugün gelinen noktanın çok farklı olmadığını görüyoruz. Ayrıca İstanbul’da çalışan proje ve yapı üreten meslektaşlarımızın İstanbullularla birlikte olası bir depremin hasar ve zararlarını azaltmak gibi bir sorumlulukları da vardır. 17 Ağustos’a kadar proje ve yapı üreten meslektaşlarımızın, elbette ki önemli sorumlulukları var, önemli kusurları var. Estetiği güvenliğin önüne koyan mimarlarımızın önemli sorumluluğu var. 1938 yılından kalma Mühendislik Mimarlık Hakkındaki Yasa ile mühendis ve mimarın görev tanımını yapamayan siyasilerimizin önemli payı var. Heyelanlı alanları, alüvyonlu toprakları, dere boylarını, dolgu alanlarını yapılaşmaya açanların önemli sorumluluğu, önemli payı var. Kaçak ve denetimsiz yapılaşmayı teşvik edip destekleyenlerin, bu desteklemeden rant sağlayanların önemli kusuru, önemli payı var. Yapılaşmayı enine boyuna ve dikine büyümek olarak anlayanların bir kat daha, bir kat daha diyenlerin önemli payı , önemli kusuru var. Yapıların albenisini güvenliğin önüne koyan kullanıcılarımızın önemli payı var. En önemlisi de hızlı bir göçün yarattığı konuta olan talebin karşılanamamasının ve işgal edilmiş bir İstanbul’u ortaya çıkaranların payı var. Kalite yerine kalitesizlik, denetim yerine denetimsizlik hakim oldu. Teknik, bilim, bilgi, mühendislik devre dışı kaldı, proje denetimi ve inşaat yapım sürecinin denetimi sağlıklı işleyemedi.
Bundan sonra da İstanbul’da yeniden yapılanmayı gündeme getirmek, ayrıca Marmara’nın deprem riskine ve bölgenin depremselliğine bir kez daha dikkati çekerek depreme dayanıklı yapı üretmenin koşullarını yaratmak zorundayız. Yine deprem sırasında ortaya çıkacak hasarların azaltılmasına yönelik kapsamlı bir çalışma yapmayı, meslektaşlarımızı ve kamuoyunu bu noktada bilgilendirmeyi bir görev olarak biliyoruz. Bu bağlamda deprem ve deprem mühendisliği konularında çalışmalar yapan bilim adamlarımızın görüşlerini de zaman zaman sizlere sunmaktan kıvanç duyuyoruz. Depremlere karşı cidi bir sonuç alınabilmesi için jeoloji, jeofizik, inşaat mühendisliği, mimarlık, şehir ve bölge planlama konularında uzmanlaşmış meslek disiplinlerinin birlikte çalışmaları çok önemlidir. Biz bu konuyu da oldukça fazla önemsiyoruz.