Heidegger’in Mimarlık Üzerine Düşünmesi
Heidegger’in felsefi bakışı sonucunda mimarlıkla ilgili makaleleri göze çarpmaktadır. Ayrıca bu makalelerin içerikleri ve farklılıkları üzerinde durulmaktadır.
Heiddegger’in yaşadıkları ve bunların etrafında gelişen düşünceleri doğrultusunda onun mimarlık düşüncesinde de farklı bir yaklaşım meydana gelmiştir. Bu yaklaşımı ile mimarlığı varoluşçu bir felsefe ile ele almaktadır. Yayınladığı makalelerde bu yaklaşımını çeşitli örneklerle desteklemektedir. Makaleler: “şey”, “inşa etmek iskan etmek”, “…şiirsel biçimde, insan mesken tutar…”. Makalelerin farklı yanları ise sözcüklerin temelindeki anlamlarının, derinliklerinde saklı olmasıdır; makaleler her okunduğunda farklı anlamlara ve derinliğe inilmesidir.
”Şey” Makalesi
“Şey” makalesinde küreselleşen dünya sonucunda insanların yaşam içindeki deneyimlerinden koptuklarını ve uzaklaştıklarını öne sürmektedir. Varlığı şey olarak nitelendirerek ve bu şeyler arasındaki yakınlık kavramını açıklamaya çalışmıştır. Bunun için bir testi örneğini vermiştir: Testi kendi başına bir şeydir. Sadece bir nesne değildir. Aynı zamanda onun insanın deneyimlediği, alet olarak bir yanı daha vardır (içindeki boşluğu doldurarak su taşınması). Bunu deneyimlemek, fiziksel olarak algılamak insanlarda bir duygu uyandırır. İşte o zaman testi (şey) bir varlıktır. Bu örnekten hareketle şeyin var olduğunu ancak insanın onun üzerine düşünmesi ile onun varlığını algılayabileceğini söylemiştir. Testinin toprak ve gök arasında kurduğu bağlantıyı göstererek bunun bir şeyin varlık olabilmesinin ön koşulu olduğunu söyleyerek bu ön koşullara dörtlü (toprak, gök, tanrısal ve ölümlüler) adını vermiştir. Daha sonra filozof bu koşullar ile insanların dünyada bulundukları alanda düşünmeleri ve bu ortama kendilerini ait hissetmeleri sonucunda insanlarda kalma ve mesken tutma kavramlarının oluştuğunu vurgulamıştır. Bu duygu ise şeyde (varlık) dokunsal, kavramsal olarak hissettiğimiz yakınlık deneyiminden oluştuğunu anlatmaktadır.
“İnşa Etmek İskan Etmek” Makalesi
Heiddegger’in “inşa etmek iskan etmek” makalesinin ise, temelini “şey” makalesi oluşturmaktadır. Ve bu makale “şey”in devamı niteliğindedir. Bu makalede ise inşa ve iskan etme kavramlarının zamanla değiştiğinden ama temelde aynı niteliklere sahip olduklarından bahsetmektedir, “mimarlık” kavramı yerine “inşa etmek iskan etmek” kavramlarını kullanmıştır. Çünkü mimarlık kavramının sadece estetik değerleri öne çıkaran eserler olduğunu bu nedenle varoluşun temeli olan deneyimlemek ile mekanların inşa ve iskan edileceğini vurgulamaktadır. Dolayısıyla mimarlığın dar bir kalıba sokulduğunu anlatmak istemiştir. Bu makalede ise bir yemek masası örneğini vermiştir: Yemek masası, bir evin mutfağında veya bir okulun kantininde buluna bilir. Kullanım şekli değişebilir. Onu bulunduğu ortama uygun hale getirmek için inşa etmek gerekir. Masanın kullanımı ise, iskan etmektir. Mesela sadece yemek için kullanılmayabilir, ders çalışmak içinde kullanılabilir. Bu örnekten hareketle aslında meskeni oluşturan şeyi (varlık) de vurgulamaktadır.
“…Şiirsel Biçimde İnsan Mesken Tutar…” Makalesi
Heiddegger’in üçüncü makalesi “…şiirsel biçimde insan mesken tutar…” ise, mesken ve mekan kavramları üzerine yoğunlaşmıştır. Bu makalede ise köprü örneğini vermiştir: Yer, köprü olmadan önce zaten orada değildir. Köprü bulunmadan önce tabi ki ırmak boyunca bir şey tarafından işgal edilebilecek birçok nokta vardır. Bunlardan biri, bir (yer) olup çıkar, bunu da köprü sayesinde yapar. Dolayısıyla köprü orada durmak için önce bir yer tutmaz, aksine bir (yer) ancak köprü sayesinde meydana gelir. Heidegger’in bu düşüncesi, şey olarak bir mimari yapının, her hangi bir mekâna yerleşmeden önce o yerin, yer olarak belirlenemediğini kapsamaktadır. Heidegger için yerler tıpkı diğer şeyler gibi öncelikle kullanım, deneyim ve varoluşsal tecrübe sonucunda açığa çıkmaktadır. Bir köprü belirgin bir coğrafi konumu, belirli fiziksel değerleri barındırmaktadır fakat bir köprü sadece bir yer ve koordinat dizgesi değildir. Bunun yanında bireysel olarak o köprüde meydan gelen yaşamsal tecrübeler, fenomenolojik olarak açığa çıkartılmayı beklemektedir.buradan hareketle Heidegger mekanı tanımlamaktadır: Mekân, kendisi için yer açılmış olan, sınırları içine alınmış olandır. Kendisi için açılan yer, her zaman bir (yer) sayesinde yani köprü gibi bir şeyle bir araya getirilir, yani (yerleştirilir). O halde mekânlar varlıklarını (yerlerden) almaktadırlar, mekândan değil. Böylece mekan-yer ve mesken kavramlarını neden oluştuğunu ve nasıl değiştiğini anlatmaktadır. Sonuç olarak Heidegger yeryüzünün varoluş yeri olduğunu ve inşa ve iskan faaliyetleri ile ona zarar verildiğini tartışmaktadır. Mekanın insan deneyimleri ile kavranabileceğini, böylece var olduğunu bizlere göstermektedir..