İMO deprem ön değerlendirme raporunu açıkladı
İnşaat Mühendisleri Odası (İmo) deprem bölgelerinde yıkılan yapılarla ilgili 14 Şubat 2023 tarihli ön değerlendirme raporunu açıklayarak, ihmallere dikkat çekti
Türkiye Mimar Mühendis Odaları Birliği (TMMOB) İnşaat Mühendisleri Odası, 6 Şubat 2023 tarihinde Kahramanmaraş Pazarcık ve Kahamanmaraş Elbistan’da meydana gelen depremlere ilişkin ön değerlendirme raporunu hazırlayıp 14 Şubat 2023 tarihi itibariyle kamuoyuna açıkladı.
Kamuoyuna açıklanan rapor 7 bölümden oluşmaktadır. Raporun giriş bölümünün ardından
2-Yapısal hasarlar açısından ön değerlendirme bölümü,
3-Afet yönetimi açısından ön değerlendirme bölümü,
4. Ulaşım bölümü,
5-Su yapıları bölümü
6. Deprem sonrası Doğu Akdeniz’de gözlemlenen su hareketleri ve tsunami bölümü ile
7-Sonuç bölümleri yer almaktadır.
1-) Giriş
Raporun giriş bölümünde; Depremlerin doğal bir doğa olayı olduğu, depremlerin insan eliyle yapılmış yapılar sebebiyle afete dönüştüğü, yapı üretim sürecinin tüm gerekliliklerine ve şartlarına uygun olan bir yapılaşma söz konusu olsaydı, deprem yönetmeliğinin tasarım felsefesine uygun olarak binaların belirli oranlarda yine hasar alacağı hatta bazı binaların ağır hasar alacağı, ancak insanların içerisinden zarar görmeden çıkmasının sağlanabileceği veyahut insanların zarar görmeden çıkmasına uygun yapıların davranış gösterebileceğinin mümkün olduğu belirtilmiştir.
Yani özet olarak deprem sebebiyle hasar ne kadar büyük olursa olsun can kaybının asgari sınırlarda kalmasının mümkün olduğu ifade edilmiştir.
2-) Yapısal Hasarlar Açısından Ön Değerlendirme
Raporun ikinci bölümünde yapısal hasarlar bakımından ön değerlendirme yapılmış ve yapısal hasarların; a-) Zayıf Zemin Koşulları,
b-) Malzeme Zafiyetleri,
c-) Konstrüktif Zafiyetler,
d-) Yapı Düzensizliğin Yarattıgı Hasarlar sebebiyle oluştuğu belirtilerek bu başlıklar detaylı bir şekilde ele alınmıştır.
Zayıf Zemin Koşulları
Raporun bu bölümünde yapılarda meydana gelen hasarlar zayıf zemin koşulları açısından ele alınmıştır. Bu bölümde özetle;
Deprem hasarlarının yoğun olarak gözlemlendiği bölgelerin, verimli tarım arazileri üzerinde olduğu, Yapıların yapıldığı zeminde ana kayanın oldukça derinde olduğu, yapıların zayıf zemin koşullarında, hatta sıvılaşma potansiyeli olan zeminlerde yapıldığı bu zeminler üzerine yaptırılan 10-15 katlı ve taşıyıcı sistemi esnek yapıların ağır hasar aldığı veya toptan göçtüğü, Bununla birlikte, göçmese dahi bir kat batan veya yana eğilen binaların sıkça gözlemlendiği belirtilmiştir.
Yine raporun aynı bölümünde her türlü zemin koşullarında yapı yapmanın mümkün olduğu ancak bunun bir maddi bedeli olduğu altı vurgulanarak ifade edilmiştir.
Binalar yapılmadan önce zeminin, üstyapı yüklerini rahatça ve güvenle taşıyacak şekilde iyileştirilmesi gerektiği, şartlara uygun doğru temel sisteminin ve üstyapı taşıyıcı sisteminin seçilmesi gerektiği ve bu tasarım sürecinin titiz bir mühendislik mantalitesi ile gerçekleştirilmesi ve tasarımın konuya hakim uzman mühendisler tarafından denetlenmesi gerektiğinin unutulmaması gerektiği, tüm inşaat uygulamalarında da olması gerektiği gibi nitelikli ve hassas bir denetim mekanzimasının çalıştırılması gerektiği ancak ülkemizde yukarıda belirtilen uygulamalardan bazılarının atlandığı,
Bilhassa küçük kalibreli müteahhitlik firmaların bir kısmının özellikle kötü zemin koşullarına sahip araziler üzerine yapılacak yapılarda zemin kaynaklı maliyetleri karşılamaktan kaçınması nedeniyle bu tür zeminler üzerinde yapılan yapıların bir kısmının deprem dayanımının sorgulanmaya muhtaç olduğu ifade edilerek ivedilikle ülkemizde Şehir Planlama faaliyetleri gözden geçirilmesi gerektiği vurgulanmıştır.
Malzeme Zafiyetleri
Raporun bu bölümünde; 6 Şubat 2023 tarihinde meydana gelen depremden etkilenen şehirlerin büyük çoğunluğundaki yapılarda malzeme zafiyeti olduğunun düşünüldüğü belirtilmiştir.
Ülkemizde 1999 yılında meydana gelen Kocaeli depremi sonrasında yaygın olarak kullanıma başlanan beton santrallerinde üretilen hazır betonun yapılarda kullanılması uygulamasının depremden etkilenen çoğu illerde ise maalesef daha ileri tarihlerde kullanılmaya başlandığının tespit edildiği, Depremden olumsuz manada etkilenen 10 ilde 1980, 1990 ve 2000’li yılların başında yapılan binaların beton kalitesinin düşük olduğu, tasarıma esas olan proje beton sınıfının altında olduğu, yine aynı yıllarda yapılan binalarda inşaat demiri olarak düz demir kullanıldığı belirtilerek kullanılan bu malzemelerin o yıllarda inşa edilen binaların toptan göçmesine veya yapıların kullanılamayacak derecede ağır hasar almasına zemin hazıladığı belirtilmiştir.
Ayrıca yakın yıllarda yapılan bazı binalarında deprem neticesinde çöktüğü veya ağır hasar aldığının tespit edildiği, bu binaların çökmesinin asıl nedenlerinin anlaşılabilmesi içinse detaylı teknik analizler yapılmasının gerekli olduğu belirtilmiştir.
Konstrüktif Zafiyetler
Yine raporda yapılarda meydana gelen hasarların bir diğer gerekçesinin de konstrüktif zafiyetler olduğu belitilmiş ve göçen binaların enkazlarından kolon kiriş birleşimlerinde gerekli donatı detaylarının uygulanmadığı, etriye aralıklarının seyrek ve etriye kancalarının doksan derce olduğu, ayrıca kolon demirlerinin üst kat filizlerini oluşturan boylarının gerektiğinden daha kısa olduğun tespit edildiği belirtilmiştir.
Yine hasar gören veya yıkılan 1990 yılı öncesi yapılan çoğu binada kolon-kiriş birleşim bölgelerinde enine donatı kullanılmadığı, kiriş boyuna donatılarında ankraj yetersizliğin fazla olduğu, büyük enine donatı aralıkları ve enine donatıların 90 derece kancalara sahip olması gibi durumların ağır hasarlara yol açtığı ifade edilmiştir.
Yapı Düzensizliğinin Yarattığı Hasarlar
Depremin büyük hasarlara sebebiyet verdiği yapılarda gözlemlenen yaygın göçme görüntülerine göre, öncelikle zemin katın göçtüğü, ardından diğer katların sandviç şeklinde üst üste kapaklandığın anlaşıldığı, Hasarlara yön veren ana nedenlerden birinin, hasar katı olan zemin katlardaki ticari mekanlarda dolgu duvarların olmayışı olarak değerlendirildiği, dolgu duvarların, belirli deprem seviyelerine kadar dayanım ve rijitlik bakımından katkı sağladığı belirtilmiştir.
3-) Afet Yönetimi Açısından Değerlendirme
Raporun bu bölümünde genel olarak afet yönetim süreçleri incelenmiştir. Kahramanmaraşta meydana gelen depremde afet yönetimin ilk evresi olan risk ve zarar azaltma evresi açısından başarısız olunduğu, afet yönetimi alanında koordinasyon eksikliği, komuta sistemi, planlama, eğitim ve ve tatbikatlar açısından yeterli olunmadığının tespit edildiği belirtilmiştir. Yine aynı bölümde yıkılan bina sayısının 10 binin üzerinde olmasının, her olay yerine yetişmeyi ve enkazları yönetmeyi fazlasıyla zorlaştırdığı,
Art arda meydana gelen Kahramanmaraş Pazarcık ve Elbistan depremlerinde oluşan bu yıkımı “yönetilemez” bir boyuta taşıdığı Bu yönetilemez yıkım riskinin zamanla bölgede oluşmasına müsaade edilmiş olması ise ,inanılmaz bir hata olarak ifade edilmiştir.
4-) Ulaşım
Raporun ulaşım bölümünde; depremden sonra gördüğü hasarlar sebebiyle ulaşıma kapanmış karayolları, demiryolları ve havalimanları hakkında detaylı bilgiler yer almaktadır
Hatay Havaalanı yolu 0 ila 5. Kilometreler, 6.02.2023 6.00 itibariyle
Saimbeyli-Feke yolu (Tırtat Bakımevi mevki), Adana, 70 ila 75. Kilometreler, 6.02.2023
15.00 itibariyle
Hatay-Reyhanlı yolu 20 ila 22. Kilometreler, 6.02.2023 00.02 itibariyle
TAG OTOYOLU (Ayran Viyadüğü-Kızlaç Viyadüğü) 0 ila 5. Kilometreler, 7.02.2023 14:00
itibariyle vb. gibi
5-) Su Yapıları
Raporun bu bölümünde 6 Şubatta meydana gelen depremin etkilediği barajlar, hidroelektrik santraller vb yapılar hakkında bilgiler bulunmaktadır.
6-) Deprem Sonrası Doğu Akdeniz’de Gözlemlenen Su Hareketleri ve Tsunami
Raporun bu bölümünde deprem sonrası Doğu Akdeniz’de İskenderun, Erdemli ve Gazimagusa su seviyesi ölçüm istasyonlarında kaydedilen bir tsunami oluştuğu, Bu depremden yaklaşık 33 dakika kadar
sonra İskenderun’da ölçülen en yüksek tsunami genliğinin 14 cm ölçüldüğü Erdemli’de bu değerin yaklaşık 13 cm olduğu depremden 54 dakika sonra ise Gazimagusa’da ise 17 cm’lik tsunami genliğinin tespit edildiği ifadelerine yer verilmiştir.
7- Sonuç
İnşaat Mühendisleri Odası tarafından 6 Şubat 2023 tarihinde meydana gelen depreme dair düzenlenen ön değerlendirme raporunun sonuç bölümünde;
Son 30 yıl içerisinde yaşanan depremlerin yarattığı maddi ve manevi hasarların birbirinin nerdeyse aynısı olduğu, 1992 Erzincan depreminden itibaren, 1995 Dinar, 1998 Ceyhan, 1999 Gölcük, 1999 Düzce, 2002 Afyon, 2003 Bingöl, 2010 Elazığ, 2011 Van, 2020 Elazığ, 2020 İzmir depreminde göçen ve ağır hasar alan yapılar incelendiğinde, Pazarcık ve Elbistan depremlerinde de çok büyük benzerlikler görülmekle birlikte, diğerlerinden farklı olarak, çok yakın zamanda yapılmış yapılarda da göçen veya ağır hasar alan yapıların var olduğu,
Bölgenin büyük bir kısmının zayıf zemin yapısına sahip olduğu, ve bu sebeple özel (özenli) mühendislik
hizmetleri görmüş olması gerektiği Bu deprem ile, konunun tüm paydaşları tarafından, unutulan, görmezden gelinen, ihmal edilen, bilime rağmen kabul edilmeyen tüm konuların hatırlanması gerektiği, ilgili mercilerce ele alınması gerektiği, hukuki eksiklerin giderilmesi gerektiği, yapı üretim sürecinin tüm aşamalarının uygun şekilde işlemesini sağlayacak kanunların, yönetmeliklerin bir an evvel çıkarılması gerektiği, var olanların eksiklerin tespit edilmesi ve yenilenmesi gerektiği, Liyakat ve yetkinlik bir an evvel yapı üretim sürecinin bir parçası haline getirilmesi gerektiği ve Yetkin Mühendislik için 3458 sayılı kanun bir an önce değiştirilmesi gerektiği belirtilmiştir.
6 Şubat 2023 tarihinde Kahramanmaraş Pazarcık ve Kahamanmaraş Elbistan’da meydana gelen depremlere ilişkin İnşaat Mühendisleri Odası tarafından düzenlenen ön değerlendirme raporunun tamamı için buraya tıklayınız.