Mimari Süreç İçerisinde Mimarlık Tanımları
İnsan gerçeği mimarlığın neresindedir? İnsan toplumun bir parçası olarak mimarlığı ne kadar bilmekte ve önemsemektedir? İnsan mimarlığın ne kadar farkındadır?
Mimari bir çevrenin oluşumu; bir mekan tasarımı olarak ilk fikrin ortaya çıkışından, mekanın oluşturulup kullanılarak değerlendirilmesi ile beraber literatürde yer almasını kapsayan geçmişten günümüze kadar olan süreci tanımlamaktadır. dolayısıyla bu süreçte oluşturulan mimarlık, ortaya atılan yeni mimarlık tanımlarını kapsamaktadır. ‘Mimarlık nedir?’ sorusuna cevap niteliğinde olan mimarlık tanımları bu süreç içerisinde yeniden üretilip yeniden tartışılmaktadır. Bu nedenle spesifik bir mimarlık tanımına ulaşmak güçtür.
Mimarlık, insana dolayısıyla topluma belirli bir yaşam çevresi sunan, onların yaşam gerekliklerine ve konfor koşullarına bağlı olarak değişen, gelişen ve süreklilik içeren, hayatımızın bir parçası olan meslek dalıdır. Yaşamımızın her anında etkin olan mimarlığı daha iyi anlamak ve anlamlandırabilmek için onun geçmişten günümüze oluşum sürecinde geliştirilen tanımlarını açıklamak gerekmektedir. Buradan hareketle mimarlığın kapsamı ve öneminin anlaşılması için geçmiş-günümüz arasındaki farklı tanımlara göz atmak yerinde olacaktır.
Türk Dil Kurumu Türkçe sözlüğünde (1994,www.tdk.gov.tr) mimarlık, ”belirli ölçü ve kurallara göre yapılar yapma sanatı” yani çok bileşenli, çevresel, matematiksel verileri kapsayan, görsel açıdan etkili olabilen, insan odaklı mekanlar yaratabilen bir sanat dalı olarak tanımlanmaktadır.
Vitruvius Perspektifi ile Mimarlık:
Literatürdeki mimarlık tanımlarına bakıldığı zaman M.Ö 1. yüzyılda yaşamış olan Romalı mimar Vitruvius ‘Mimarlık Üzerine On Kitap’ adlı kitabında iyi bir mimarlık için ”kullanışlılık, sağlamlık, güzellik” ilkelerinin gerekli olduğunu ileri sürmüştür. Rönesansla birlikte bu tanımlar geliştirilerek kullanıcı gereksinimleri olarak adlandırılabilecek, binaların kullanıcıların işine yaraması, sağlam bir strüktürü olması ve estetik gereklikleri karşılaması olarak açıklanmıştır. Vitruvius bu kitabı ile mimarlığın bir süreç içerisinde değerlendirilmesi, birçok değişken ve bileşeni içinde barındırması ve genel anlamıyla bu bileşenlerden oluşturulmuş örüntüler olmasından bahsetmektedir.
John Ruskin Perspektifi ile Mimarlık:
19. yüzyılda İngiliz eleştirmen John Ruskin, mimarlığın ”yapılara uygulanan süslemeden başka bir şey olmadığını”nı ileri sürmüştür. Ruskin, ayrıca mimarlığın heykel tasarımından farkının belirli bir yer için tasarlanılıp, yapı prensipleri dikkate alınarak inşa edilmesi gerekliliğine dayandığını belirtmiştir. buradan hareketle mimarlık için insan gereksinimleri yanı sıra sanatsal yönü ile yer aldığı coğrafyayı kapsayan, bütüncül bir sanat olduğu yorumu yapılabilmektedir.
Robert Venturi Perspektifi ile Mimarlık:
Robert Venturi’ye göre mimarlık; tarihi, insanları, toplumsal boyutları, doğal ve fiziksel çevreyi içermektedir. Ona göre mimarlık; karmaşık, çelişkili, anlam açısından zengin ve belirsiz tasarımlara, göze hoş gözüken yapılara belirsiz ögeleri dışlamak yerine içeren ögelere yönelmiştir. Burada bahsi geçen mimarlık, modern yaşantının ve sanatsal uygulamaların özünde olan ve anlam belirsizliğini kendine temel alan karmaşık ve çelişkili mimarlıktır. Eğer mimarlık aynı anda pek çok şeyi kapsayabiliyorsa, mekanı ve onu oluşturan ögeleri aynı anda çeşitli biçimlerde okunuyor ve kullanabiliyorsa, o geçerli bir mimarlıktır. (Venturi,1991). Venturi’nin bahsettiği gibi mimarlıkta mekanın okunabilmesi ve kullanılabilmesi için toplumun temelini oluşturan insanın da yaşadığı mekanı tanımlayabilmesi gerekmektedir.
Augeste Perret, Boudon ve Zevi Perspektifi ile Mimarlık:
Augeste Perret’ye göre mimarlık, mekan düzenleme sanatıdır. Boudon, mimarlığın, bir düşünce yapısının mekana iz düşürülmesi olduğunu söylemiştir. Zevi’ye göre mimarlığın ayırıcı niteliği insanı da içine alan üç boyutlu bir mekanda varolmasıdır. İnsan mekanın içine girer, yürür ve yaşar (Zevi,1957).
Mies Van der Rohe Perspektifi ile Mimarlık:
20. yüzyılın önemli mimarlarından Mies Van der Rohe, mimarlığı içinde bulunulan zamanın beklentilerinin, mekansal olarak ortaya çıkışı olarak tanımlamaktadır. Mimarlığı yaşayan, değişen ve yeni, zamanla etkileşimli olan olarak vurgulamaktadır.
Norberg Schulz Pespektifi ile Mimarlık:
Norberg Schulz (1971), mimarlık tanımında mimarlığın somut ve yaşayan bir gerçeklik olduğunu ifade etmiştir. Yaşayan gerçeklik tanımı, mimarlığın canlı bir organizma ile benzeyen dinamik yönünü ortaya koymaktadır. Burada bahsi geçen canlı sözcüğü mimarlık ürünü ile kullanıcı arasındaki etki-tepkiyi yansıtması açısından önemlidir, mimarlık ürününün insan yaşantısı açısından yerini ve etkisini ortaya koymaktadır.
Frank Lloyd Wright Perspektifi ile Mimarlık:
Frank Lloyd Wright’a göre, mimarlık biçim haline gelmiş yaşamdır. Ona göre mimar, toplumun ruhunu bir şair inceliği ile yakalamış ve yorumlamış olmalıdır. Louis Kahn ise mimarlığın yaratıcılık gerektiren özelliğine değinmiştir. Steven Holl, mimarlığın yeniliklere açık ve deneysel olması gerektiğini savunmuştur.
Sonuç olarak mimarlık sadece bir sanat, yaşam kavramlarının yansıması veya yaşam sistemlerinin bir portresi değildir. Mimarlık çevredir yaşamımızın ortaya çıktığı bir sahnedir (Zevi, 1957). Yani mimarlık, çevresel ilişkilerle, yere özgü verileriyle, insan gereksinimleriyle, estetikle, farklı anlamlarla yorumlanmasıyla somut ve dinamik bir yaşam biçimidir. Dolayısıyla tüm bu mimarlık tanımlarından hareketle mimarlığın merkezinde insanın ve onu oluşturan toplumun olduğu görülmektedir. Ancak sadece teoride varolan bu mimarlık tanımlarının uygulamada yani gerçek hayatta insan gerçeği mimarlığın neresindedir? İnsan toplumun bir parçası olarak mimarlığı ne kadar bilmekte ve önemsemektedir? İnsan yaşamını etkileyen ve oluşturan mimarlığın ne kadar farkındadır? Fransız yazar Viktor Hugo ”Mimarlık insanlığın büyük kitabıdır… Mimarlığın yazdığı kitabın sayfaları sürekli olarak çevrilmeli ve ona hayran kalınmalıdır.” diyerek mimarlığın toplum için önemini gözler önüne sermiştir.