Sine-mimari Kapsamında ‘Inseption’ Filmi Değerlendirmesi
Film sıradışı mekanlar ile gerçeküstü bir anlatımı mimariye kazandırmıştır. Bu durum ise açık bir şekilde mimari-sinema ilişkisini ortaya koymaktadır.
Film mekanları, mimarlık için mimari ögeleri vurgularken, mimari mekânı görüntüyü aktaran öge olarak kullanan sinema sanatçıları için görsel mekân dinamikleri çok önemlidir. Mekân kurgusu ve etkileşimi mimarlık ve sinema disiplinlerini birleştiren yapı taşlarından biri olarak her iki disiplinin birbirine olan ilgisinin belirgin özelliğini oluşturmaktadır.
Inception, Christopher Nolan tarafından yazılan ve yönetilen bilim kurgu türünde bir ABD filmidir. Inception; rüyaların gerçek hayat ile karıştığı rüyalar dünyasında gezinti sunan, özgün bir bilim kurgudur. Doğaüstü ve büyülü gerçekçi tonları, bilim kurgu ve fantazmatik sinema estetiği ile harmanlayan ilginç senaryosuyla oluşturulan bir filmdir.
Senaryo:
Bu yapımda sanatçı, çok yetenekli bir hırsız olan “Dom Cobb” ile karşımıza çıkmaktadır. Uzmanlık alanı, zihnin en karanlık ve savunmasız olduğu rüya görme anında, bilinçaltının derinliklerindeki değerli sırları çekip çıkarmak ve onları çalmaktır. Cobb’un bu nadir insanlarda görülebilecek yeteneği, onu kurumsal casusluğun tehlikeli yeni dünyasında aranan bir oyuncu yapmaktadır. Aynı zamanda bu durum onu uluslararası bir kaçak yapmakta ve bu da sevdiği her şeye malolmaktadır. Cobb’a içinde bulunduğu durumdan kurtulmasını sağlayacak bir fırsat sunulmaktadır. Cobb ve takımındaki profesyoneller bu sefer mükemmel soygun yerine tam tersini yapmak zorundadır; görevleri bir fikri çalmak değil onu yerleştirmektir. Eğer başarırlarsa, mükemmel suç bu olacaktır.
Kurgu:
Inception filminde mimarlık eğitimi almış olan karakterin yaşadığı olaylar dizisi görülmektedir. Filmde rüya içinde rüya fikri işlenmektedir. Rüyaları kullanarak rüya sahibinden bilgi sızdırma hedeflenmektedir. Öncelikle rüya içerisinde mekanlar ve kurgular oluşturulmaktadır. Aldıkları eğitimleri birleştirerek rüya içerisinde dikkat çekmeden rüya sahibine her şey normalmiş düşüncesi verilerek bu fikir hırsızlığını gerçekleştirilmektedir. Rüya sahibinin, bu tarz bilinçaltı işlemlere karşı eğitim almış olduğu ve bu durum için de rüya içerisindeki paradokslardan yararlandığını söylemek doğru olacaktır. Bu paradokslar filmde kolayca işlenmektedir. Paradokslardan yararlanmalarındaki hedef rüya sahibinin rüyasındaki figürlerin saldırılarından kurtulmaktır.
Paradokslar dışında filmde hayal gücünün rüya ile birleşimini ve farklı mekanların yaratılmasının da mümkün olduğu görülmektedir. Bu bağlamda rüya içinde rüya görmeleri farklı kurgu ve mekanlar tasarlamalarını gerektirmektedir. Karakterler binaları anılarından ve hayal güçlerinden faydalanarak tasarlamışlardır. Rüya içerisinde geçirdikleri zaman bütün bir şehri tasarlamalarına yeterli olmuştur. Rüyadaki mekânı terk ettikten sonra geri dönüldüğünde şehrin harabeye dönüştüğü gözlemlenmektedir. Şehirdeki yokoluş kurgusal bir şekilde verilmiştir. Sürekli depremler ve yıkım olmaktadır. İnsanlar olmadığı zaman veya kullanılmayan binaların yok oluşuna bir gönderme yapıldığı düşünülmektedir. Rüya içerisinde hayal güçlerini kullanarak farklı özelliklere sahip binalar tasarlayabilmişlerdir. Daha yüksek binaların rüya içerisinde yapıldığını, gerçek dünyanın sınırlayıcılığından uzak tasarımların rüya içerisinde nasıl işlendiği filmde görülmektedir. Tasarlamış oldukları binalar gerçeğe çok yakındır. Filmdeki hiçbir sahnede yeşile yer verilmediği doğadan uzak bir şehir tasarlamış oldukları gözlemlenmektedir.
Mekan:
Mekânın idealleştirilmesi hatta ütopyalaştırılması ise Cobb’un rüya mekanlarında gözlemlenebilmektedir. Cobb’un geçmişinden oluşturduğu şimdide, üst üste binen imgeler dolayısıyla, gerçeği ve rüyasındaki mekânı karıştırdığı görülür. Bu nedenle rüyasında mekân tasarlayamamaktadır. Bu tasarımlar Cobb’un yansımaları tarafından çökertilmektedir. Geçmişinde oluşturduğu kentsel ölçekteki tasarımında gerçekliği eşiyle birlikte paylaşmış ve bu durumdan kaynaklı olarak sonucunda eşinin ölümüne sebep olmuştur. Filmin sonlarında gördüğümüz gibi öncesinde ütopyalaştırmış olduğu şehir, filmin sonunda yıkılmaktadır. Çünkü Cobb da ütopyasını ayakta tutan saf anısını anı imgelerle birlikte değiştirmiş, bu anıdan vazgeçmiştir. Cobb’un ütopyası tamamen anılardan ve alışkanlıklardan sıradan ve gündelik öğelerden oluşmaktadır. Daha filmin girişinde mimara yaptığı açıklama olan “Çünkü anılarından oluşan bir rüya inşa etmek hayal ve gerçek arasındaki farkı ayırma yetini kaybettirir” uyarısını kendisi göz ardı etmiş ve hayalini gerçekle karıştırmıştır. Gerçekliğin yeniden hayalin yerine geçtiği noktada ise hayali yani ütopyası çökmüştür.
Mekansal Organizasyon:
Filmin başlangıcından sonuna kadar, mekânların büyük çoğunluğunun Cobb ve arkadaşlarının rüyalarında oluşturdukları mekânlar olduğunu söyleyebiliriz. Cobb’un hayatını değiştirecek iş için kurulan uzman ekibe, bir de hayal gücüne güvendikleri bir mimar dâhil olur. Japonya’da bir sahilde uyanan Cobb, buradan hayatının işini verecek olan kişinin yanına götürülür. Mekânın genel özelliklerin baktığımızda ışık öğesi dikkati çeker, çünkü ışık oldukça azdır ve mekânda ışığın etkisi ile loş ve gizemli bir hava oluşturulmuştur. Işığın sahne üzerindeki etkisi ve izleyicinin algısında ve hayal gücünde oluşturulmak istenenler, bu sahnede rahatlıkla görülebilmektedir.
Genel olarak hayal dünyasında geçen sahnelerin yağmurlu bir hava ya da kapalı bir atmosferde geçiyor olması da aynı gizemin tüm film boyunca sürdüğünü söylememize yardımcı olur. Rüya âlemine geçildiğinde ise aslında gerçek mekânlarda gezinmektedirler, fakat hayallerinde canlandırdıkları olağanüstü durumların bu gerçek mekânlarda gerçekleştiğini görmekteyiz.
Cobb, kusursuz planın mekânsal planlamasını yapmasını istediği mimara işi anlatmak için birlikte bir rüyanın içine girerler, başlangıçta her şeyin normal olduğu mekânlarda, Ariadne’nin (mimar) hayal gücü ile bambaşka mekânlar karşımıza çıkmaktadır. Yatayda yer alan binalar, bir düşünce ile düşeye kaymakta, araçlar yatay düzleminde hareket etmektedirler. Bilim kurgu filmlerinin vazgeçilmezlerinden olan düşeyliğin etkisi burada da sık sık karşımıza çıkmaktadır. Hemen bu sahnenin ardından Ariadne, okula giderken kullandığı köprü üzerinde aynalarla oluşturduğu yansımalar sonucunda sonsuzluk/ süreklilik hissini ritim öğesi ile vurgulamaktadır.
Köprü üzerinde sıralanan kolonlar, burada oluşan yarı açık mekânı sınırlayan düşey elemanlar olarak değerlendirilebilirler. Oluşan bu yarı açık mekân, zeminde köprü, çatıda ise yatay bir düzlemle, düşeyde ise kolonlarla sınırlandırılmış mimari mekân elemanları ile tanımlanabilir.
Cobb kusursuz plan için ekibi kurmaya başlamıştır ve bunun için sıra Fransa’ya gidip oradaki arkadaşlarıyla görüşmeye gelmiştir. Ekrana gelen şehir görüntüsünden Paris olduğunu okunmaktadır. Bunun yanı sıra, başka bir gündüz şehir görüntüsü ile şehir dokusu rahatlıkla okunabilmekte, ardından gelen sahnede düşük gelir düzeyli insanların yaşadığı bir bölgenden bahsedildiği bu şehir dokusundan fark edilebilmektedir
Buraya kadar hayal gücünde canlandırılan gerçek ve gerçek üstü mekânlara yer verilen filmde, artık Cobb ve arkadaşlarının plan için çalıştıkları mekânlara da yer verilmeye başlanır ve çalışma mekânlarının karmaşıklığı, etrafta uçuşan dosyalar, birtakım makineler vb. öğelerle planın karmaşıklığını izleyiciye mekân aracılığı ile yansıtılır. Yapılan tüm planlamaların ardından, kusursuz plan uygulamaya geçildiğinde, rüyayı gören kişinin bulunduğu mekânın hava koşulları vb. birçok etmen rüya içerisinde yaşanan olayları da etkilemektedir. Şöyle ki, filmin kurgusunda bir minibüs içerisinde uykuya dalan kahramanlar, minibüs kaza yapıp takla atınca, rüyada olayların geçtiği mekânlarda ters düz olur ve yerçekimi kuvvetinin kaybolduğunu görülür.
Bilim Kurgu filmlerinin vazgeçilmez, öğelerinden birisi düşeylik ve düşeyliğin okunabildiği mekânsal elemanlardır. Çünkü böylelikle sonsuzluk ve süreklilik hissi oluşturulur ve bu durum sonu olmayan bir gizemi izleyiciye sunar. Asansör çukurunun yer aldığı görüntüde halatlar ve çukurun ucu görünmeyen derinliği, bu sonsuzluk hissini desteklemektedir. Filmin heyecanı ve hareketliliği de izleyiciye bu yöntemle aktarılmış olur.
Cobb ve Ariadne Cobb’un eşiyle birlikte rüyalarında kurguladığı yaşam alanına gider. İkiliyi yıkılmış eski yaşam alanları ve arka planda silüet olarak görülen hayal dünyalarında kurguladıkları yaşam alanları görülmektedir. Hayal gücünde kurgulanan mekânlara bakıldığında, düşeyde yükselen çizgisel elemanlar başka bir açıdan baktığımızda ise yüzeysel elemanlar tüm bu mekânı tanımlayan elemanların bir araya gelişi ile de hacimsel elamanların oluştuğu görülmektedir. Bu elemanların bir araya geliş biçimi ile de belli bir ritim oluşturulmaktadır. Cobb ve eşinin görüntülendiği sahnenin arkasında görülen şehir silueti, mimari mekânda doku öğesinin sinemadaki yansıması olarak değerlendirilebilir.
Kent Dokusu:
Inception’da, Dom Cobb”un karısıyla birlikte, yıllarca süren rüyalar sayesinde inşa ettiği bir şehirle karşılaşılmaktadır. Çift, boş sokaklarda el ele gezindiğinde, birden bu mekânın onların hayallerindeki şehir olduğuna inanmamız gerektiğini düşünmektedir. Neden Le Corbusier ya da Robert Moses dışında kimsenin böylesi bir kenti hayal edebileceği hala pek açık değil?. Izgara plan dokusu ve kuleleri ile, bu şehir, Cobb”un “Radiant City”si ya da La Défense”nin steril mekanları ile tuhaf bir benzerlik içindedir. Kentin çeperinde, pırıl pırıl binalar, yüksek gecekondulara yol vermektedir. Çeper, kumdan bir kale gibi rüzgârdan aşınmaktadır. Birçok metropol gibi, Dom ve Mal”ın vizyonları daha durgun (aynı zamanda daha az ilginç) bir şekilde gelişmeye devam etmektedir. Kentin tam kalbinde çok tuhaf bir şey keşfedilmektedir. Burada, sığ bir havuz içinde, Dom ve Mal”ın uyanık hayatlarında yaşadıkları tüm evler birbirinin aynısıdır. Bunlardan sonuncusu, Mal”ın çocukluğunu geçirdiği, bir gökdelene komşu, küçük bir kulübeyi andıran evdir. Buradaki kulübe aslında tüm şehirdeki havayı yakalamak için oradadır. Orada, eski nostaljiyi hatırlatmak için durmaktadır… Farklılığı vurgulamaya çalışan, her şeyin aslında o kadar da doğru olmadığının sinyalini veren bir evdir. Gördüğünüz gibi, ütopya, hafıza kaybına bağlıdır. İdeal kent, başarısızlığa mahkûm edilmektedir. Filmde eleştirilen de budur.
Zaman:
Sinema zamanı diğer sanat dallarının hiçbirinin ele almadığı bir biçimde ele alır ve onu öyle tüketir. Sinema kendine özgü bir zaman biçimidir. Sinemada zaman ve mekân birlikteliği, “zaman içinde zaman” olgusundan dolayı gerçek yaşamdakinden farklıdır ve onu meydana getiren sinema sanatçısının yarattığı dünya ve yaratım süreciyle doğrudan ilgilidir. Zaman türleri fiziksel, biyolojik ve psikolojik zaman olarak ayrılır. Filmde psikolojik zaman ağır basmaktadır. Psikolojik zaman insanın algılama biçiminden kaynaklanan zaman türüdür. Einstein’ın İzafiyet teoreminin de içinde bulunduğu psikolojik zamana göre, güzel vakitlerin hızlı, kötü vakitlerin yavaş geçiyor gibi algılanması, sürenin duygu ve sezgilere göre değişmesi psikolojik zaman algısından kaynaklanır. Filmde geçen psikolojik zaman ise gerçek zamandan çok farklıdır. Filmde rüyanın üçüncü aşamasında ana karakterlerden birinin rüyada çok fazla kaldığından dolayı yaşlandığı ve karakterin gerçekle sanalı artık ayırt edemez duruma geldiği görülmektedir. Karakter, yaşamış olduğu boyutu gerçek olarak kabul etmektedir. Karakterlerden bir diğeri bu gerçeklik algısını ona hatırlatmaya, unutmuş olduğu rüya gerçeğine onu inandırmaya çalışmaktadır.
Devinim:
Sinema filmi, olayları sunma konusunda uzmandır. Sinema filmi başlı başına bir kurgudur. Her an farklı görünür, oysa resim ve heykelde böyle zamansal bir ilerleme yoktur. Devinimin en önemli özelliklerinden biri bu olduğu için, estetik kurallar gereği sinema, devinimi kullanır ve yorumlar. Devinim mimari temsilde binaların hareketli bir temsili olarak kendini göstermiştir. Devinimli olarak tasvir edilen binalar sinemanın hareket ve zaman imgelerini barındırıyor olsalar da bu tasvirler gündelik hayattan oldukça kopuktur ve bu çizimlerin çoğunun inşa edilmemiş olması bunun bir göstergesi olarak kabul edilebilir. Dolayısıyla mimarlığın ilgilendiği konulardan biri de mekân içinde hareket eden bireyin, hareketiyle birlikte, mekân algısında oluşan değişimdir. Holl’un, söz konusu durum hakkında; “Mekân içinde devinirken önünüzde perspektifler açılır, kapanır, ışık girer ve kesilir. Çeşitli ardışık durumlar oluşur ve insan algısı buna dayanır. Sinemadaki durumla söz konusu algılama biçimi arasında paralellikler kurabilirsiniz. Şöyle ki; sinematik mekân, sinemada zaman içinde gerçekleştirilen eylemle beliren mekân, mekânın arkitektonik kavranışını olanaklı kılabilir” biçiminde açıklaması vardır.
Kavramlar:
Bu filmde mekân kullanımı aracılığı ile gündeme getirilen birçok kavram bulunmaktadır. Öne çıkan bu kavramları filmin sunuş biçiminden yola çıkarak yeniden tanımlayabiliriz. Bu kavramlar; Araf, katman, totem, paradoks, hareket, zaman, yansımalar olarak sıralanabilir.